floranatolica
floranatolica
 
Ara Üye girişi DDbtn
-

Mandalay`da Vipassana - I

B.Kemal Kalender, 2010

Mandalay / Myanmar

Küçük, iki motorlu uçağımız homurdanarak Mandalay üzerinde uçsuz bucaksız yeşilliklere doğru alçalmaya başladığında ormanlar arasında bir yere ineceğimiz hissine kapılmaktan kendimi alamadım. Ancak alçaldıkça, bu yeşillik yerini ne yazık ki yavaşça kahverenginin egemenliğine bıraktı. Mandalay´ın, Çin´in mali yardımıyla yapılan yeni uluslar arası havaalanı boş ve soğuk. Diğer alanlarda görmeye alıştığımız dükkanlar, ofisler vs burada yoklar. Kocaman tenha boş alanlar ve 3-4 tane pasaport kontrol masası,ortalarda dolaşan silahlı polis ve askerler. Hepsi bu kadar. Genç polis memuru pasaportumu ve vize belgelerime bir bakış attıktan sonra geliş nedenimi bilmek istiyor. Kendisine bir meditasyon kursuna katılmak için geldiğimi söyleyince onun ve bizi izleyen diğer memurların yüzlerindeki yumuşama açıkça belli oluyor. Kuşkucu yüz ifadeleri yerini hemen sempati ve dostlukla bakan gözlere bırakıyor. Çünkü toplumda meditasyonun ve meditasyon yapanların saygın bir yeri var. Sıcak bakışların nedeni de bu. Myanmar, eski adıyla Burma veya Birmanya, uzun bir süredir askeri yönetimler tarafından idare ediliyor ve koşullar doğal olarak bu siyasi atmosfere ayak uydurmuş. Yılda yalnızca 450.000 yabancının geldiği bir ülke burası ve bu da insanların kuşkucu bakışlarının asıl nedeni. Buna, bir de İngiltere idaresinde geçen yaklaşık 100 yıllık bir sömürge döneminin psikolojisini eklerseniz çerçeve tamamlanmış oluyor. İşlemlerimi süratle tamamlıyorlar ve dışarı çıkıyorum. Ne gideceğim yeri biliyorum ne de nasıl gideceğimi. Bu gibi durumlar da, dünyanın her yerinde olduğu gibi yapmanız gereken tek şey kendinizi yerel `organize işlere´ emanet etmektir. İlk bir -iki gün birazcık kazıklanırsınız o kadar. Bunu bir anlamda ayakbastı parası olarak görmek gerekir. Burada da durum farklı değil zaten. Polis ve taksici esnafı işbirliği `mükemmel bir uyum` içinde düzeni çoktan `saglamislar.` Otuz kilometre uzaktaki kente gitmek için binecek ne otobüs var ne de başka bir araç. Yürüyerek gitmenin dışındaki tek seçeneğiniz `arkadaşların´ denetiminde ki küçük `kamyonet-taksiler´. Bunlar, arkası oturaklı kamyonet/binek otosu karışımı araçlar.Kente gidiş ücreti 12.-Dolar. (bir işçinin aylık geliri 50.-dolar civarında!). Bu parayı, polis-taksici `muhasebecisi´ görevi gören bir değnekçiye ödüyor ve her an dağılacakmış gibi duran araca dikkatlice biniyorum. Tozlu yollardan ve sağlı sollu pirinç ve kamış tarlalarının arasından ilerliyoruz. Şöförümün ingilizce bilgisi benim burma dili bilgim kadar olduğundan memleket meselelerine pek giremiyoruz ama bir otel aradığımı anlıyor ve bir otelin önünde duruyor. Otel fena görünmüyor. Oda derli toplu ve temiz sayılır. Ama tüm çabalarıma karşın musluktan sıcak su akıtmayı beceremiyorum. Ücreti 20.-dolarcık ama yalnızca bir gece kalacağım için pek de aldırmıyorum. Yarın, öğleden sonra 10 gün boyunca kalacağım Vipassana seminerinin verileceği merkeze gideceğim. `Yol´ anlamına gelen `Dhamma´ deniyor bu yerlere. Benim gideceğim yerin adı ise `Dhamma Mandapa´. Kenti dolaşmak için daha zamanım var ve dışarıya çıkar çıkmaz yanımda bir adam bitiyor ve ingilizce kendisinin trishaw (bisiklet/çek-çek)sürücüsü olduğunu ve beni gezdirebileceğini söylüyor. Kısa bir pazarlıktan sonra anlaşıyoruz ve gezinti başlıyor Sürücümün adı Muy Mint. Çat pat ingilizcesiyle sürekli bir şeyler anlatıyor. Burada kadın erkek herkes `longi´ adı verilen uzun peştamallar giyiniyor veya sarınıyor. Daha sonra bunun tüm Burma da aynı olduğunu gördüm. Kent, köy hiç farksız heryerde bu pratik giysi var. Kendime hemen 2-3 tane aldım ve Muymint bana nasıl sarıldığını kısaca anlattı. Bir iki seferden sonra anladım ve sarındım. Bu tür yerel giysiler yabancı görünümünü büyük ölçüde azalttığı gibi, alış verişlerde de fiyatları `ciddi´ olumlu etkiliyor. İnsanlar doğal olarak sizin burada yaşadığınızı veya buraya aşina olduğunuzu düşünüyorlar ve ona göre davranıyorlar. Dikkatimi çeken diğer bir şey de neredeyse tüm kız ve kadınların yanaklarında çamur renkli bir tür kına sürülü olduğu idi. Kızılderililerin savaş boyalarını anımsatan ve cilde iyi geldiğine inanılan bu bitkisel karışım tüm Myanmar da bayanların önemli tercihleri arasında. Mandalay 950.000 nüfusuyla Myanmar´ın ikinci büyük kenti ve son krallık başkenti. Ayrıca budzimin önemli bir merkezi. Kent Ayeyervady nehrinin etrafındaki ovaya yayılmış. Zaten Mandalay eski pali dilinde `düz ova´ anlamına geliyor. Burada kral Mindon 1859 yılında budizme olan saygısının ifadesi olarak çok büyük bir `Altın Saray` yaptırmış. Sarayın kare biçimindeki duvarları 8.8 km uzunluğunda ve 8m yüksekliğinde. Ayrıca sarayı 70m.eninde su hendekleri çevreliyor. Ancak bütün bunların hepsi burasını 1885 yılında ingilizlerin işgal etmesini engelleyememiş. İngilizler sarayı karargah yapmışlar ve 1950 li yılların sonuna kadar burada kalmışlar. Gün batımında sarayın altın renkli kulelerinin ışıltıları gerçekten çok etkileyici. Yaklaşık 700 pagodanın bulunduğu Mandalay ağırlıklı olarak ipek, gümüş ve yeşim taşı ticareti merkezi..Kentin kare bir planı var ve bloklara ayrılmış.Burada `orası kaç km?´ sorusuna hep `3 blok, 4 blok ` yanıtı alıyorsunuz.Çünkü bir blok kare yaklaşık 1 km, yani bir kenarı 250m, durum böyle olunca blokların sayısı uzaklık ölçüsü oluveriyor. Akşam sürücüm beni ısrarla kukla tiyatrosuna götürmek istiyor.İtiraz etmiyorum. Beraberce bir sokak lokantasında akşam yemeğimizi yedikten sonra yola koyuluyoruz. Burası gerçek anlamda küçük bir bir tiyatro. Tüm çalışanlar aynı ailenin üyeleri. Büyükbaba dan torunlara kadar herkesin bir görevi var. Kuklalar 120cm boyunda ve çok canlı renkli geleneksel giysiler giydirilmiş. Canlı müzik eşliğinde çeşitli olay ve masallar kuklalar tarafından canlandırılıyor. Tabii tüm anlatım yerel dilde, yani tek kelime bile anlamadan ancak hiç sıkılmadan bir saatlik gösteriyi beğeniyle izliyoruz. Oyundan sonra tüm aile fertleri seyircilerle teker teker vedalaşıyorlar ve teşekkür ediyorlar. Ertesi gün öğleye doğru Muymint beni almaya geliyor. Pazara gideceğiz ve ben `dergahta´ geçecek günlerim için alış veriş yapacağım. Cibinlik, havlu, sabun, deterjan, 1-2 t-şört vs alıyorum ve yola koyuluyoruz. Beni bekleyen yaşam koşulları hakkında çok az bilgim var ve aslında kabullenmekten başka da seçeneğim yok zaten,ama genede meraklanmıyor değilim. Kentin dışında biryerlerde, bir sürü pagodanın arasından geçerek ilerliyor ve bir avludan içeri giriyoruz. Kapıda `Vipassana Center -Dhamma Mandapa ` yazıyor. Burada Muymint´e `Cumhuriyet´ baskılı emektar t-şörtümü hediye ederek vedalaşıyorum. İlerliyor ve ofis olduğunu tahmin ettiğim ahşap kulübeye,tabii ki her yerde olduğu gibi burayada ayakkabılarımı çıkartarak,giriyorum. İçeride oturan iki kişiyi selamladıktan sonra internetten gönderilen onay yazısını uzatıyorum. Okuduktan sonra listeye bakılıyor ve pasaportuma bakıyorlar. Sonra bana, Sizin vizeniz turist vizesi, meditasyon vizesi değil, kurallar değişti, kabul edemeyiz sonra yerel yönetimle sorun yaşıyoruz!` deyiveriyorlar sakin sakin. Yani kısaca bunca yolu boşuna mı gelmiş olacağım? Önce tepki vermiyorum. Kendimi bir toparlayıp vereceğim yanıtı sakin sakin düşüneceğim. Burada herkese yetecek kadar zaman var nasıl olsa. Bir yandan vereceğim tepkiyi beklerken diğer yandanda yeşil çay ve bir iki parça papaya ikram ediyorlar. Sessizlik ve suskunlukla yaklaşık 10-15 dakika geçiyor. Sunulanları yedikten ve çayımı içtikten sonra teşekkür ederek tane tane ve çok yavaş bir İngilizce ile diyorum ki; `Ben buraya tüm vizelerimi alarak binlerce km uzaktan sizin onayınızla öğretinizi öğrenmeye geldim. Vize kurallarınızınben yolda iken değiştiğini nereden bilebilirim?. Budda der ki; ` öğrenci hazır olduğu zaman,öğretmen bulunur! Ben, şu anda öğrenci olarak size güvenerek geldim ve öğretmen arıyorum. İnanıyorum ki bir öğretmen bulunacaktır.´ Önce bir sessizlik oluyor. Aralarında konuştuktan sonra öğretmeni çağırmayı uygun buluyorlar. Öğretmen geliyor. Durum ona da anlatılıyor. Cep telefonunu çıkartıyor ve birileriyle görüşüyor. Burma da cep telefonu çok büyük ve pahalı bir ayrıcalık ve herkeste yok. Bu iyi işaret.Anlaşılan öğretmen etkili bir kişi.Yeniden sessizliğe ve suskunluğa gömülüyoruz. Bir süre sonra öğretmen bir kez daha telefonla konuşuyor. Sonra bana dönerek buraya gelen ilk türk olduğumu söylüyor ve memnuniyetini ifade ediyor. Benim başlayabileceğimi ve formaliteleri herhangi bir şekilde çözeceklerini söylüyor ve sözlerini `gördüğün gibi öğretmen bulundu´ diye bitiriyor.